Atatürk bulvarından Unkapanı köprüsüne doğru yürürken 1963 yılında Sedat Hakkı Eldem tarafından yapılan Sosyal Güvenlik Kurumu binalarını geçtikten sonra küçük bir yokuş sizi ahşap evlerin arasında yer alan zeyrek camiine ulaştırır. Molla Zeyrek Camii altın boynuz halicin yanı başındadır , İstanbul'un dördüncü tepesinde yer alır ve Unkapanı köprüsüne yukarıdan bakmaktadır.
Öncelikle Molla Zeyrek Camii'nin tarihinden söz edelim. Zeyrek camii (1118-1124) Ayasofya'dan sonra günümüze ulaşan en büyük Bizans dini eseri olan pantokrator manastırıdır. Pantokrator 'her şeye kadir İsa ' demektir. Doğu kiliselerinde çok sevilen bir tema tasviridir. Külliyede iki kilise, bir şapel, ruh hastalıkları hastanesi, kütüphane ile yaşlılar bakım evi varmış. Macar Kralının kızı olan imparatoriçe İrini bir manastır yaptırıp onu pantokrator İsa ya adamak istemiştir. Fakat imparatoriçe manastır tamamlanmadan hayatını kaybetmiştir. İmparatoriçenin ölümünden sonra eşi 2.Yohannes Komnenos külliyeyi daha da büyütmüş yapı onun ardından Komnenosların aile mezarlığı olmuştur. Bu manastır kompleksinin kiliseye değil doğrudan krala ait olmasının en önemli nedenlerinden biride budur. Komnenos kendini Konstantin ile kıyaslıyor ve tekrar doğu roma imparatorluğunu şaşalı günlerine kavuşturabilirim ideası ile bu projeye başlıyor. Yohannes Komnenos ve eşi İrini'yi tasfir eden mozaik bugün Ayasofya camiinde görülebilir.
1204 yılındaki haçlı seferi sırasında kilisenin hazineleri maalesef yağmalanmıştır ve Venedik'e götürülmüştür. Latin istilası sırasında Venediklilerin üstü tam olarak zeyrek camii ve çevresindeydi .Bugün Venedik'te bulunan Pala d'oro yani altın paravana ait birtakım parçalar son restorasyon sırasında camide bulunmuştur. Ayrıca San Marco bazilikasının sunağının bir kısmının buradan geldiği rivayet edilir. 1261 yılında Bizans imparatoru kenti tekrar ele geçirdiğinde Meryem ananın çok önemli bir ikonunu buraya koymuştur.
İstanbulun fethinden sonra kiliseler camiye manastır kompleksi ise medreseye dönüştürülmüştür. Semt adını fatih dönemindeki okulun baş hocası Molla Zeyrek Mehmet Efendiden almıştır. Zeyreğin anlamı ' tez canlı, çabuk hareket edendir'. İlahiyat okulu Fatih camii medreseleri tamamlanıncaya kadar burada devam etmiştir. 1776'daki büyük depreme kadar hem cami hem de medrese görevindedir. Büyük depremin ardından 3. Mustafa camiyi onarmış ve bu onarımdan sonra sadece cami görevi görmüştür. Zeyrek camii tarihi yarımadadaki değerli eserlerle beraber 1986' dan beri UNESCO dünya kültür mirası listesinde yer alıyor. Cami 2017 yılında tamamlanan kapsamlı restorasyon ile eski ihtişamlı günlerini yansıtan bir görünüme sahip olmuştur.
Molla zeyrek camii birbirinden farklı üç şapelin bir araya gelmesinden oluşan dini yapıdır. Güneydeki ilk yapı; manastırın ana kilisesidir yani katholikon (doğu Ortodoks manastırlarında merkez niteliği taşıyan ana kilise) olarak yapılmıştır. Ardından kuzeyde kraliçe İrinin ölümünden sonra Hz. Meryem'e adanmış diğer kilise yapılmıştır. En son olarak da bu iki binayı birleştiren ortadaki yapı yapılmış ve baş melek Mikail'e adanmıştır.
Zeyrek camiini incelediğimizde birçok farklı devşirme malzeme kullanıldığını görebiliriz. Bu malzemelerin bir kısmı ilk inşaat sırasında kimisi de 1766' da ki büyük depremden sonra cami onarılırken kullanıldığı söylenebilir. Devşirme malzemelere örnek olarak caminin bahçesinde bir porfir sütün vardır. Bu sütun imparator lahitlerinin taşıdır. Mısırdan gelmiştir. Bu mor sütunun madeni 3 veya 4 yy da bitirmiştir. Bu gibi devşirme malzemeler Osmanlıda ustalıkla kullanılmıştır.
Caminin içerisine girdiğimizde biz iki koridor (narteks) karışılıyor. Narteks, erken Hristiyan ve Bizans bazilika ve kiliselerinde tipik olarak karşılaşılan, genellikle yapının batı yönünde bulunan giriş bölümü olarak tanımlanabilir. Narteks genellikle merkez bölümden duvarlar yahut sütunlar ile ayrılmaktadır. Yine narteks'e örnek verebileceğimiz bir diğer cami ise Ayasofya'dır.
İçeriye girdiğimizde doğu roma, Latin işgali ve Osmanlının farklı dönemlerine ait izler var. İlk olarak minbere doğru bakalım. Bu minberde Bizans'ın farklı dönemine at malzemeleri Osmanlı birleştirmiştir. Minber bu caminin en katmanlı yapılarından bir tanesidir. Yine minberin yanındaki taşlara dikkatlice bakacak olursak Osmanlının kaybolan mermer taşların aynısını kalem işi ile adeta bir kopyası tasarlıyor ve bir simetri yaratıyor. Taşların yanına gidip dikkatlice bakarsanız bir kısmının kalem işi ile çizildiğini fark edeceksiniz.
Yukarıya doğru bakacak olursak 1776 sonrası yani 3. Mustafa dönemi mavi renkte bazı kalem işleri görmekteyiz. Bunların altında 2. Abdülhamit zamanından kalma gri kalem işleri bulunmaktadır. Restorasyon sırasında ikisini de korumak ve yan yana göstermek adına bu şekilde birleştirilmiştir.
Şimdi kafamızı sultan mahfiline doğru çevirelim. Sultan mahfiline çıkan rampadan sultanlar atı ile gelirmiş ve bu camide namazlarını eda edermiş. Bu caminin bir diğer özelliği ise bütün sultanların burada namaz kılmış olmasıdır.
Camide namazgahın altında Opus Sectile ( küçük kırık taş parçalarından ya da taşları keserek duvara ya da zemine monte edilmesi) şeklinde yapılmıştır. Namazgahın altındaki figürler Komnenos hanedanlığının doğu roma hala çok güçlü mesajını veriyor. Ayrıca Komnenos hanedanlığı astroloji ile de çok ilgili o zamanlarda astrolojiyi bilim olarak görüyorlar (geleceği görme bilimi) . Bundan dolayı dönemin din adamları ile bir çekişmeleri vardır. Yine taşlara dikkatli bakacak olursak astrolojik figürler görebiliriz. Osmanlı yıllarca bu taş zeminin üzerini plaka ile örtmüştür. Son restorasyonda (9 yıl sürmüştür) üzerini cam konstrüksiyonla kaplayıp namazgahı üzerine serdiler. Camiye gittiğinizde namazgahın bir kısmını merak eden ziyaretçiler için zemin görünecek şekilde açıyorlar.
Caminin hemen yanında Fatih belediyesi tarafından işletilen çok güzel bir kafe var eğer zeyrek camisine gidecek olursanız buraya da uğramayı ihmal etmeyin. Burada oturup Süleymaniye, Vefa , Haliç ve Galata'ya karşıdan bakabilir bu eşsiz manzaraya karşı keyif yapabilirsiniz.